61 Yurt Haber

İZMİR’İN İŞGALİNDE ACIMASIZ KIYIM

REKLAM ALANI

(728x90px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.
İZMİR’İN İŞGALİNDE ACIMASIZ KIYIM
11 Haziran 2023 - 12:21
REKLAM ALANI

(300x250px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.

Yunanistan, İtilaf devletlerinin desteklemesiyle 15 Mayıs 1919’da İzmir’i işgale başladı. Aydın Valisi (İzmir, o yıllarda Aydın iline bağlıydı.) Kambur Ahmet İzzet Paşa ile İzmir’de bulunan 17. Kolordu Komutanı Ali Nadir Paşa, işgale direnmediler. Zaten Padişah Vahdettin ve İstanbul Hükümeti de bu doğrultuda karar almışlardı. Bu kararı da İzmir’deki vali ve kolordu komutanına bildirmişlerdi.

        “15 Mayıs 1919 sabahı, İzmir’i işgal etmek üzere 20’yi aşkın nakliye gemisi ile Yunan I. Fırkası askerleri limana çıktılar. Karaya çıkan Yunan askerlerinin 50.000 kişi kadar oldukları tahmin edilmekte olup, daha sonra İzmir’e mütemadiyen Yunan askeri gelmiştir. (Mustafa Turan, Yunan Mezalimi İzmir, Aydın, Manisa, Denizli 1919-1923, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara-2018, 4.Baskı, sf. 73)” Yunanlıların İzmir’e asker çıkarması sırasında, Gazeteci Hasan Tahsin’in bireysel direnişi dışında kolordu ve polis güçlerince bir kurşun bile atılmadı. Güzelim İzmir, siyasal iradenin onayıyla düşmanın insafına terk edildi.

        İzmir işgal edildiğinde 406.068 Türk, 151.101 Rum yaşamaktaydı güzel kentimizde. Türk İzmir, sahipsiz ve savunmasız olarak düşmana terk edildi.

        “Yunan işgal planına göre, Alsancak’a çıkarılan askerler Kadifekale’yi, Pasaport’a çıkarılan askerler de Konak-Göztepe-Güzelyalı hattını işgal edeceklerdi. Bu nedenle 5. Piyade Alayı Alsancak İskelesi’ne, Evzon Alayı da Pasaport İskelesine çıktı. Önce 200 kişilik bir Yunan Evzon Bölüğü Kordon’a çıkmış, bunu diğer birlikler takip etmiş ve iki ayrı koldan şehrin işgali başlamıştır. Yunan Evzon Alayı büyük bir Yunan bayrağı taşımakta olup karakollara ve kışlaya Yunan bayrağı çekilmiştir.

        Yunan askerlerini karşılamak amacıyla, yerli Rumlar Kordonboyu’na toplanmışlardır. Elleri çiçekler ve bayraklarla dolu Rum kızlarının üzerinde mavi-beyaz elbiseler vardı. Rumlar ellerindeki Yunan bayraklarını sallıyor, çiçekler, alkışlar ve ‘Zito Venizelos’ bağırışlarıyla Yunan askerlerini selamlıyorlardı. (Aynı yapıt, sf.74)” Daha önce İtilaf devletleri ve Yunanistan tarafından örgütlenmiş yerli Rumlar, işgalin destekleyici en önemli gücü oldu.

        “Yunan kıtaları Kışla ile Hükümet Konağı’nın önünden geçerken, gerek silah çatıp beklemekte olan Türk askerleri gerek etrafta toplanan Müslüman halk, yerli Rumların tahrik ve hakaretlerine rağmen sükûnetlerini muhafaza etmişlerdir. (Aynı yapıt, sf. 76)” İşgalcilerin hakaretlerine dayanmanın nasıl bir eziyet olduğunu söylememe gerek var mı acaba?

        “Evzon Bölüğü, Kışla önüne ulaştığı sırada bir silah atıldı. Atılan silah ile bayrağı taşıyan Yunan askeri yere serilmiş, Yunan askerleri panik içinde kaçmaya başlamışlardır. Kısa bir süre sonra toparlanan Yunan askerleri Kışla’ya ateş açmışlardır. İlk anda, Kışla’nın nizamiye kapısında nöbet bekleyen ve görevlerinden ayrılmamaları emrini almış olan erlerden birkaçı şehit olmuştur. (Aynı yapıt, sf.76)” Yunanlılar, Türk kıyımı yapmak için fırsat kollamaktalar. İşgalin başından itibaren hem işgalci Yunan askerleri hem de silahlanan yerli Rumlar, Türk kıyımına başladılar.

        Yunan askerleri, Kışla önünde toplanan ve kaçamayan silahsız Türklere ateş açınca onlarca insanımız şehit olmuş, onlarcası da yaralanmıştır. Korkudan Ziraat Bankası merdivenlerine sığınan kadın ve çocuklar acımasızca katledildi. Görgü tanıkları, banka merdivenlerinden sel gibi kan aktığını anlattılar. “Kışla bitişiğindeki Giritli Sait Ağa’nın, Bahri Efendi’nin kahvelerinde ve Askeri Kıraathane’de Türklerin çoğu kaçamayarak öldürülmüş, bir kısmı da yaralanmıştır. Kıraathane’nin üst katındaki Askeri Otel’de kalmakta olan Fehmi Bey ile bir subay, yerli Rumlar ve Yunan askerleri tarafından öldürülmüşlerdir. (Aynı yapıt, sf. 77)”

        Kışla yarım saat ateş altına alınır. Sonunda 17. Kolordu Kumandanı Ali Nadir Paşa, sırığa bağlanan beyaz bayrağı eline alarak kurmaylarıyla dışarı çıkıp teslim olur. Bir Evzon Teğmeni, Ali Nadir Paşa’nın başına tabancasını dayayıp başındaki kalpağı yere çarpar. Bir Yunan subayı, Kolordu Kurmay Başkanı Abdülkadir Bey’le Yarbay Hürrem Bey’i tokatlar. Subayların üstleri aranıp değerli eşya ve paralarına el kondu. Subayların rütbeleri, Yunan askerlerince söküldü. Akıl almaz hakaretlere uğradılar hem Yunan askerleri hem de yerli Rumlarca. Kışlada birçok kişi şehit edildi. Tutuklanan askerlerimiz limandaki Yunan gemilerine götürülürken yerli Rumlar ve Yunan askerlerince yaylım ateşine tutulmuşlar. Birçoğu ölmüş, bazıları da yaralanmıştır.

        Valiliğe açılan ateş sonunda birçok asker ve sivil kişi şehit oldu. Vali ve yanındakiler, beyaz bayrak çekerek teslim oldu. Silahsız olan memurlar, küfür ve hakaretlerle Yunan askerlerince teslim alındı. “Hükümet Konağı’nda beş kişi öldürülmüş, Vali İzzet Bey de tahkir edilmiştir. Vali yaverinin kordonlarını sökmüşlerdir. Tuttukları memurları ve Vali’yi elleri yukarda, başı açık bir halde sokaklarda ‘Zito Venizelos’ diye bağırtarak Kışla’nın önüne getirmişlerdir. (Aynı yapıt, 82)” Oysa birçok subay “Zito Venizelos” diye bağırmadığı için şehit edilmişti. Kambur İzzet Paşa, bu teslimiyetiyle tarihimizin kara lekesi olmuştur.

        İşgalcilerin geçtiği yerlerde yüzlerce şehit ve yaralı kalmıştır. Yaralılar, yollarda ölüme terk edildi. Tutuklanıp Yunan gemilerine hapsedilenlere 48 saat bir lokma ekmek bile verilmedi.

        Hükümet Konağı’nın yanındaki Mekteb-i Sultani (lise) öğrencileri, hapsedilerek dövülüp işkenceden geçirildi. Veznedar Nazım Efendi, süngülenerek öldürüldü. Askeri Kıraathane’de beş subayımız şehit edildi. Gemilerdeki tutuklular ıslatılarak rüzgâra bırakıldılar. Polis Komiseri Sabri Bey, vurularak şehit edildi. Hınçlarını alamayan işgalciler, dipçiklerle şehidimizin başını parçaladılar. Yerli Rumlar ve Yunan askerlerince birçok Türk evi basıldı. Bu evlerdeki kadın ve kızlara tecavüz edildi. Tecavüz ayıbını içine sindiremeyen birçok Türk kızı ve kadını intihar etti.

        Sağır Hasan ve Kavas Ahmet, bir Rum tarafından şehit edildi. Maliye Tahsildarı Nuri Bey, süngülenerek, Sanat Okulu öğrencisi İhsan ise boğularak öldürüldü. Sütçü Ahmet Ağa, Cedit Mahallesi’nde katledildi. Urla Polis Komiseri Hüseyin Efendi şehit edildi Ziraat Bankası önünde. Polis memurları Refik, Halil beylerle emekli polis Ahmet Efendi bıçaklanarak şehit edildiler. Köylü gazetesinde çalışan iki mürettip öldürüldü. 16 Mayıs’ta Sadık ve Hüseyin adlı kişiler, öldürülüp kuyuya atıldılar.

        “Bazı kimseler öldürülerek denize atılmışlardır. İşgalden beş gün sonrasına kadar birçok ceset çıkarılmıştır. Bunlar arasında boğazlarından birbirine zincirle bağlı üç polis cesedi Hükümet Konağı’nın önündeki sahilde görülmüştür. 16 Mayıs akşamı Kordonboyu’nda bazı cesetler sahile vurmuştur. İşgalin ilk günü Yunan askerleriyle Rum çetelerinden bazı gruplar limandaki yelkenliler ve sandallarda bulunan bazı Türk balıkçıları ile gemicilerini yakalayarak zincire bağlamışlar ve denize atmışlardır. Sahile vuran cesetlerin bunlara ait olduğu anlaşılmıştır. Aralarında sandalcı Tatar Hüseyin de bulunmaktadır. (Aynı yapıt, sf. 88)” Anlaşılacağı üzere işgalciler, toplu bir Türk kıyımına başladı ilk günden.

        “Vapura götürülmekte iken, Kolağası Necati Efendi’nin on yaşlarındaki oğlu babasının ölümüne şahit olmuş ve olayın tesiriyle babasının üzerine kapandığı bir anda süngü ile yaralanmıştır.

        İhtiyar bir subayla resmi elbiseli bir okul çocuğunun rıhtımda parçalandığına bir İtalyan Amirali şahit olmuştur. (Aynı yapıt, sf. 89)” İzmir ve çevresinde öldürülen subay sayısı iki bini aştı. Sivil sayısı ise tam olarak saptanamadı.

        Yunan askerleri ölü ya da diri fark etmeksizin herkesi soydular. Soygun, evlerde ve resmî kurumlarda da sürdü.

        Türk kıyımı, günlerce devam etti. Sözü fazla uzatmak istemiyorum. Çünkü yazdıkça yüreğim dayanmıyor bu insanlık dışı kıyıma. Okurlarımın yüreğinin dayanacağını da sanmıyorum. Yazı boyunca göz pınarlarımda damlalar sele dönüştü. Amacın çok yakın zamanda yaşanan bu gaddarlığın bazı kişilere, özellikle de siyasetçilere anımsatmak.

        Neden mi?

        Ne yazık ki siyasal cephelere bölünmüş halkımız. Bir siyasi cephede bazı aymazların hücrelerine işlemiş bir Atatürk düşmanlığı var. Diğer cephede de dünün işgalcilerinin peşine takılarak, onların yönlendirici düşüncelerini benimseyerek siyaset oluşturanlar bulunmakta. Tarihini unutan uluslar, ayakta duramaz. Amacım, uluslar arasındaki düşmanlıkları körüklemek değil. Olanları unutmayarak ona göre çalışıp kalkınmak. Tarih bilinci oluşmayan siyasetçilerce yönetilmek büyük bir talihsizlik. Tarihini unutan kişilerin iktidar olmak istemeleri ise ayrı bir aymazlık. Oysaki yurdumuzdaki Türk kıyımını sona erdiren Atatürk ve ona inanan ulusumuz. Onun için Atatürk vazgeçilmezimizdir bizim ulusça.

        Aymazlık, bilgisizlik, saplantı, söylenti, yalan ve talihsizlikleri yazgı durumuna getirmeyen bir toplumun özlemi içindeyiz.

                                                               Adil Hacıömeroğlu

                                                               10 Haziran 2023

REKLAM ALANI

(728x90px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.

Copyright © 2021 | Bu Site ALİ RIZA EROĞLU Tarafından Hazırlanmıştır.

googleplay
Social Share Buttons and Icons powered by Ultimatelysocial